Çarşamba günü geçtiğimiz grup toplantısında “aklı başında her devlet adamının, her aydının, her kanaat önderinin başını iki elinin arasına alıp düşünmesi gereken olağanüstü bir kritik eşikten geçiyoruz. İnsanoğlu ya yeni bir değerler sistemi ile bütün birikimini yeni bir düzen yönünde harmanlayacak ya da zorbaların elinde büyük yıkımların yaşandığı bir kaos cehennemini yaşayacak” demiştim. Tabloyu açık ve net olarak ortaya koymak zorundayız. Bu sabaha karşı gerçekleşen saldırı uluslararası hukuku ve BM’in en temel ilkelerini çiğneyen ve İsrail’in soykırımına destek veren bir zorbalıktan başka bir şey değildir. Trump’ın ilk döneminde 2017 yılı başında daha sonra 2020’de Cambridge Üniversitesi tarafından kitap olarak yayınlanan makalemde uluslararası düzenin büyük bir sistemik deprem etkisine girmekte olduğunu vurgulamıştım. Evet artık tam ve gerçek anlamıyla büyük bir sistemik deprem anaforunun içindeyiz. Başta BM olmak üzere zaten korezyon yaşamış olan uluslararası kurumlar birer birer çatırdıyor, bölgesel yapılar çöküyor, ulusal düzenler sarsılıyor. Bugün bu sistemik depremin tetikleyicisi İsrail, bu depremin yıkıntıları üzerinden yeni bir sömürge düzeni kurmaya çalışan ise ABD yönetimidir. ABD saldırısını meşru kılabilecek herhangi bir hukuk normu söz konusu değildir. Daha sonra ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın olmadığını itiraf ettiği kitle imha silahları için 2003 yılında Irak’ı işgal eden ABD bugün de benzer bir iddia ile İran’a saldırmıştır. UAEK Direktörü Raphael Grossi 12 Haziran’daki raporunda “İran’ın nükleer silah üretme yönünde aktif ve sistematik bir veriye” sahip olmadıklarını söylemesinden bir gün sonra ve ABD-İran müzakerelerinden iki gün önce İsrail saldırısı başlamıştır.
Çok açıktır ki İsrail İran’ın nükleer silahını engellemek için değil, ABDİran müzakerelerini engellemek ve Gazze’de sürdürdüğü soykırımın üstünü örtmek üzere ABD’yi müdahaleye zorlamak için saldırmıştır. UAEK Direktörü Raphael Grossi İran’ın nükleer silah üretimi için aktif ve sistematik bir plan tesbit edemediklerini uluslararası basına tekrar açıklamasından iki gün sonra da bugün gerçekleşen ABD saldırısının zamanlaması da tesadüf değildir. Aksine, bu saldırının zamanlaması Trump yönetiminin uluslararası hukuka ve diplomatik teamüllere aykırı tek taraflı küstah tavrının yeni bir örneğidir. Bu saldırının İran Dışişleri Bakanı Arakçı’nın İngiltere, Almanya ve Fransa Dışişleri Bakanları ile Cenevre’de yaptığı müzakerelerden iki gün sonra, İİT Dışişleri Bakanları’nın İstanbul’da yaptığı toplantıdan saatler sonra ve Salı günü Lahey’de yapılacak NATO zirvesinden iki gün önce gerçekleşmiş bütün taraflara bir mesaj niteliği taşımaktadır. Bu yolla Trump BMGK’nin iki üyesine (İngiltere ve Fransa) ve AB’nin merkez aktörü Almanya’ya şu mesajı vermektedir: “Müzakereye de savaşa ben karar veririm; bu konuda diğer daimi üyelerinin de Avrupa’nın da kanaatleri beni bağlamaz. BM benim planlarımın onaylandığı bir tiyatrodan ibarettir.” Bu bağlamda Trump 2003 Irak işgalinde George W. Bush’un sergilediği asgari diplomatik nezaketi bile göstermemiş, BMGK’ne bilgi sunma ihtiyacı bile hissetmemiştir. Bu saldırının CB Erdoğan’ın da katıldığı İİT Dışişleri Bakanları Toplantısının hemen aynı gecesinde yapılması başta ev sahibi Türkiye olmak üzere İslam Dünyasına açık bir hakarettir. Mesaj yine açıktır: 57 İslam ülkesi bir tek İsrail yanında bir anlam ifade etmez, siz sadece konuşursunuz biz ise sizin en önemli üyelerinden birini aynı gece bombalarız.
Bu saldırının NATO zirvesinden iki gün önce gerçekleşmesi ise NATO’ya yapılan bir emrivakidir. NATO zirvesi bir oldu-bitti ile toplanacaktır. NATO’nun alacağı her karar ABD stratejik planının bir parçası olmaktan öteye geçmeyecektir. Afganistan’a NATO müdahalesinde olduğu gibi bir istişareyi bırakın bilgilendirme ihtiyacı bile hissedilmemiştir. Peki bu tablo karşısında Ankara ne yapmalı? Sorumlu muhalefet anlayışı ile onu da söyleyelim, şimdiye kadar uyarılarımıza kulak asmadılar ama belki bu kez bir ders alırlar! Her şeyden önce hakkaniyet adına şunu söylemeliyim. Sayın Cumhurbaşkanı’nın Ukrayna-Rusya geriliminden sonra İran-ABD geriliminde de İstanbul’u bir arabuluculuk mekânı haline getirmek üzere yaptığı telefon diplomasisi doğruydu. Ancak Trump’ın niyetinin müzakere değil savaş olduğu artık aşikardır. Savaş Türkiye’nin kapısındadır ve savaşın yayılma ve yıkıcılığının artma ihtimaline karşı gerekli tedbirler alınmalıdır. Hem askeri hem ekonomik hem politik tahkimat yapma zarureti vardır. Bırakın birkaç yılı, birkaç ay hatta birkaç hafta önce dahi İsrail’in ve sonrasında da ABD’nin İran’a bu çapta bir saldırı yapma ihtimali kimsenin öngörebilmesi mümkün değildi! Netenyahu’nun doğmatik fundametalist siyonizminin Trump’ın evangelist Siyonizmi ile yaptığı ittifaktan akılcı bir tutum beklenemez! Devlet tedbir demektir, gerekli tedbirler bir an bile gecikmeden alınmalıdır!
Bir kez daha atılması gereken adımlar konusunda Ankara’daki karar vericilere sesleniyorum:
1. Son gelişmeler ışığında milli güvenlik stratejimiz yeni tehdit unsurları gözönünde bulundurularak yenilenmeli ve bütün kurumların bu milli güvenlik stratejisine uyum sağlamak üzere bir eylem ve reform planı geliştirilmelidir!
2. Bu bağlamda son İsrail-İran saldırılarından ders çıkarılarak savunma sanayi tesislerimizin korunması için özel bir güvenlik yapılanması geliştirilmelidir. Geçen seneki TUSAŞ saldırısı bu konudaki zaaflarımızı ortaya koymuştur.
3. Türkiye’deki NATO ve ikili anlaşmayla kurulan ABD üslerinin Türkiye’yi savaşta İsrail yanında konumlandıracak şekilde kullanılmasına asla izin verilmemeli, Kürecik gibi istihbari anlamda kritik tesisler tamamıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetimine ve denetimine geçmelidir.
4. Bu kritik süreçte iç cephemizi tahkim etmek ve toplumsal dayanışma psikolojisini güçlendirmek üzere gerekli adımlar atılmalıdır. Bu bağlamda “Terörsüz Türkiye” hedefi “Terörsüz Bölge” hedefi doğrultusunda geliştirilerek terör örgütlerinin İsrail’in ve küresel güçlerin bir koç başı olarak kullanılmasının önüne geçilmeli, sürecin somut adımları gecikmeden atılmalı, kapsamlı bir ulusal uzlaşı ve demokratikleşme eylem planı ilan edilmeli, bu bağlamda iktidar ile muhalefet arasında diyalog zeminleri oluşturulmalıdır.
5. 24 Haziran Salı günü başlayacak NATO zirvesine son derece hazırlıklı gidilmeli ve İsrail’in saldırganlığının ve tırmanan savaşın Türkiye’ye oluşturduğu güvenlik riskleri Trump başta olmak üzere ittifak liderlerine en açık şekilde anlatılmalıdır.
6. Gazze soykırımının ilk günlerinde İsrail’e karşı atılmasını tavsiye ettiğimiz ancak hükümet tarafından uygulanmayan somut tedbirler derhal uygulamaya konmalıdır. Bu bağlamda, Türk hava sahası ve limanları İsrail’e giden uçak ve gemilere tümüyle kapatılmalı, ticaret ve yakıt akışı tam ve mutlak anlamda kesilmelidir. Türkiye’nin BM verilrine göre İsrail’in beşinci ticaret ortağı olmasının, uçak yakıtlarının BTC hattından gitmesinin ve VELA benzeri İsrail’e saldırılarında kullanacağı materyalleri taşıyan gemilerin limanlarımızı kullanmalarını gelecek nesilerin bile utancını yaşayacağı bir yüz karasıdır. Küçük çıkarlar için Türkiye algısını insanlık vicdanından koparan bu tür adımlara asla tevessül edilmemelidir.
7. Aynen 2003’de ABD’nin Irak müdahalesi öncesinde yaptığımız gibi Sayın Cumhurbaşkanı bir bölge turuna çıkmalıdır. Bu bölgesel girişimin sonunda bütün bölge ülkelerini kapsayan acil bir bölgesel zirveye öncülük edilmeli ve bölge ülkelerinin birbirlerine karşı kışkırtılmasını engelleyecek ortak bir tutum belirlenmesi sağlanmalıdır.
8. Gazze soykırımına karşı net tavır almış farklı kıtalardan ve kültürlerden ülkelerle en kısa sürede bir zirve yapılmalı ve mesele Yahudi-İslam, Batı-İslam gerilimi gibi dar kalıplardan çıkarılmalıdır.
9. Yine 2010 yılında nükleer program konusunda Brezilya ile birlikte uyguladığımız arabuluculuk çalışmasında olduğu gibi bölgenin bütün nükleer silahlardan arındırılması konusunda küresel bir girişim başlatılmalıdır. Bu bağlamda İsrail’in NPT sistemi dışında kalmasının bölgesel istikrar açısından oluşturduğu tehdit baita BM olmak üzere her zeminde gündeme getirilmelidir.
10. Savaşın daha da yayılması ihtimaline karşı başta gıda tedariki bağlamında tarım sektörü olmak üzere kapsamlı bir ekonomik program açıklanmalı; bu yıl içinde don ve kuraklıktan etkilenen ürünlerin bir gıda açığa oluşturmasının önüne geçilmelidir.
Aziz Milletim,
Savaşı başlatmak kolay durdurmak ise çok ama çok zordur. Ukrayna’daki askeri hedeflere birkaç gün birkaç hafta içinde ulaşacağını zanneden Rusya 3.5 yıla yakın bir süredir ciddi itibar ve kaynak kaybına uğradığı bir savaşın içindedir. Gazze’yi birkaç gün bilemedin birkaç hafta içinde işagel edip Gazzelileri süreceğini hesaplayan İsrail Gazze’de hedefine ulaşamamanın öfkesiyle İran’a saldırarak savaşı tırmandırmıştır. ABD şimdi İran’a saldırarak felaketin ölçeğini büyütmüştür. Böyle bir dönemde tarihi sorumluluklarımızı yerine getirmek, çok kutuplu bir dünyada bölgesel ve küresel dengelerde etkin roller üstlenmek bilgi, tecrübe, vizyon ve irade gerektirir. İçinde evimizin de olduğu bir mahalle yangınının ortasında piknik yapılmaz, kenarından seyredilmez. Önce evimizi sonra mahallemizi kurtaracak tedbirler alınır, mahallenin birliği korunur ve hariçten gelen kundakçılara hak ettiği cezayı verecek tavır sergilenir. Biz bu çerçevede iktidara samimi uyarılarımızı yapmaya devam edeceğiz. Allah milletimizi muhafaza, devletimizi baki eylesin, başta Kudüs ve Gazze olmak üzere gönül coğrafyamızdaki tarihi ve vicdani sorumluluklarımızı yerine getirecek güç ve kudreti bize nasip eylesin!
Allaha emanet olunuz!