TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDE DURAN İKİ SEÇENEK
Türkiye, adım adım 2023’de gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine doğru gidiyor.
Aday tartışması şu an siyasetin gündemini işgal ediyor. Bu tartışma durumu ve belirsizlik havasında muhalif seçmendeki enerji kaybı hissedilir düzeyde. Bu enerji kaybı, uzun süredir Türkiye’yi yönetemeyen ve günden güne yönetim kapasitesini kaybeden iktidar ve paydaşlarına ‘seçimi kazanabiliriz’ hissiyatını verirken, muhalif seçmende de ‘acaba yine mi kaybedeceğiz’ endişesini artırıyor. İki taraftaki bu farklı his durumu, dengeyi iktidar tarafına doğru kaydırmış gözükse de bu hava iktidar için yalancı bir bahar havasından farksız. Yakında ortaya çıkacak seçim konsorsiyumu ile birlikte muhalefetin kısa süre içinde konsolidasyonu sağlayarak, seçime en hazır şekilde gideceğine yönelik bir endişem yok. Şöyle ki:
6’lı masa ne yapıyor?
Adayın, henüz hala belli olmaması muhalif seçmeni kızdırsa da 6’lı masa doğru bir stratejiyle ilerliyor. Başta DEVA Partisi Lideri Ali Babacan’ın iki senedir dile getirdiği cümleyi, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da geçen katıldığı yayında dile getirdi ve ‘adaydan önce ilkeler belirlenmeli’ dedi. Benzer ifadeleri masanın diğer paydaşı olan liderler de belirtiyor. Evet, adaydan önce ilkeler, yol haritası, kim hangi sorumluluğu alarak yola devam edecek, bunların belirlenmesi ve toplumun önüne aday ile birlikte, ülkeyi bekleyen yeni dönemin tüm yönleriyle anlatılması gerekiyor. Peki bu neden gerekli? Kolayca bir isim belirleyerek yola devam etmek en zahmetsiziyken, 6’lı masa neden tüm yol haritasını çıkarmadan aday açıklamıyor?
Aslında bu tavrın ardında muhalefet unsurlarının birbirlerinden farklı köklerden gelen, farklı gruplara hitap eden partilerden ve sosyal gruplardan oluşması en birinci ve geçerli sebep. En başta herkes şu gerçeği kabul etmeli. Konuşulan, konuşulmayan hangi isim ortak aday olursa olsun, bugün Cumhur İttifakına oy vermek istemeyen seçmenin bir kısmı memnun olmayacak, bir kısmı ise karşı çıkacak. Bunun önüne geçecek ve bu kadar farklı yapıdaki insanın gönül rahatlığıyla oy vereceği bir ismi ortaya çıkarmak neredeyse imkansız.
İşte tam da bu yüzden, adaydan önce ilkeler, yol haritası, görev/sorumluluk dağılımı, güçlendirilmiş parlamenter sisteme ne zaman ne şekilde dönüleceği dahil olmak üzere herkese garanti verecek şekilde büyük bir güç birliği oluşmalı. Tayyip Erdoğan vs bir başka aday değil, Sn. Erdoğan’ın karşısında tek adam vs sağlam ve geniş temsiliyeti olan bir takımla çıkılmalı.
Bu durum ve tutum, AK Parti’nin elini seçim kampanyasında oldukça zayıflatacak ve toplumun her kesiminden insana güvence verecek yegane formül. Bu formül, insanların kafasındaki belirsizliği zaman içinde yok ettiği gibi, seçimi kazanmak için ihtiyaç olan 50+1’i rahat bir şekilde aşmayı da sağlayacak.
Tek Adam yönetimi olarak eleştirdiğimiz ve tek bir kişinin sorumluluğundaki rejimin tahribatını toplum her yönüyle hissederken, karşısında başka bir tek adama değil, geniş temsilli bir takıma ihtiyacımız var. İktidarın, ‘bilinmezlik ve belirsizlik’ üzerine inşa ettiği korku siyaseti argümanı da seçim döneminde elinden alınmış olacak.
Önümüzdeki iki seçenek
Türkiye’nin önünde bu andan itibaren iki seçenek var. Ya demokrasi ve hukukun işler bir şekilde devam ettiği, toplumun her kesiminden insanıyla temsil edileceği yeni bir süreci tercih edeceğiz, ya da tek adam ve ailenin etrafında konumlanmış bir oligarşinin Türkiye’yi her yönüyle ele aldığı yeni döneme onay vereceğiz. Cumhur ittifakının 2018 seçimleriyle beraber inşaaya başladığı Türkiye, ikinci seçeneğin Türkiye’siydi.
Bu seçim Türkiye’nin kader seçimidir. Yapılan tüm yanlışlara, kurulmuş tüm oligarşilere karşı, muhalefet bloğu en geniş konsorsiyum ile bu seçime girecek ve seçimi kazanacak. Yapacağımız tercih, demokratik bir hukuk devleti ile oligarşinin her şeyiyle kurumsallaştığı bir aile şirketi yönetimi olacak. Boykot gibi bir seçenek de dolaylı yoldan ikinci tercih anlamına gelecek. Yıllardır süren mücadelede son safhaya gelindi. Türkiye’deki iktidara birbirinden farklı gerekçelerle muhalif olan dindarından, sekülerine, milliyetçilerinden, Kürtlere kadar her grubu tek bir çatı altında birleştirerek, bir kadro ve ilkelere inandırarak sandığa yürümek zorundayız. Cumhuriyet’in 100. Yılında, yeniden birinci meclis ruhu ile demokrasiyi, adaleti, fırsat eşitliğini geri alarak topluma kazandırmalıyız.
Enseyi karartmaya gerek yok; şu isim çıkarsa kaybedeceğiz, bu isim çıkarsa kaybedeceğiz endişelerini bir kenara koyarak, hep birlikte 6’lı masanın ortak iradesine inanarak ve güvenerek hareket etmeliyiz. Seçimi kaybettirecek şey adayın kim olacağı değil, muhalefetin parçalanması olur. Parçalanmaya yol açacak her türlü tavır ve davranıştan uzak durmak şu an itibariyle her birimiz için milli bir görevdir.