Değerli Okurlarımız,
Pek çoğumuz eğitim hayatımızın birçok aşamasında sınavlar ile karşı karşıya kaldık. Kimimiz çok başarılı, kimimiz daha az başarılı olduk. Sınavlara eşit koşul ve şartlarda hazırlanmadığımız bir gerçek, ancak bununla birlikte bir de sınav sistemlerinin de doğru ölçme ve değerlendirme yaptığını söylemek pek mümkün değil.
Şimdi gelin sisteme bir göz atalım. İçerik ve puanlama konusuna önceki yazılarımızda detaylı olarak değinmiştik. Gençlerimizi çoktan seçmeli sorularla yapılan bir sıralama sınavı sonucunda üniversiteye yerleştiriyoruz. Kuştan yüzmesini, balıktan uçmasını istiyoruz aslında. Yapılan sıralama sınavlarında öğrencilerin ne kendini gösterebilecekleri açık uçlu sorulara yer veriliyor, ne de imkan ve kabiliyetleri göz önünde bulunduruluyor. Mühendise felsefe, Hukukçuya fizik, konservatuar adaylarına biyoloji , ve daha neler neler sorup duruyoruz. Tekrar tekrar altını çiziyorum, öğrenciler okullarında zaten bu dersleri görüyor, bu derslerden sınav oluyor ve not alıyorlar. Mesleki tercihlerini zaten çoğu gencimiz istekleri ile birlikte daha iyi yapabilecekleri alandan yapıyorlar. O zaman ÖSS, YGS, LGS, TYT ve benzeri sınavlar ile , öğrencinin tercih ettiği alanla ilgisi alakası dahi olmayan konulardan neden sıralama yapıyoruz? Burada amaç sıralayıp üniversitelere bir şekilde yerleştirmek. Sonrasını kendileri düşünsün mantığı. Bunu yaparken de ülkeye faydası dokunacak birçok genci kaybediyoruz ya da verimsizleştiriyoruz.
Yurt dışında ise durum farklı. Çoğu lisede seçmeli olarak ekonomi, işletme , muhasebe, yazılım, ileri fizik ,ileri matematik ve daha bir çok bilime ve hayata temel olacak dersler alınabiliyor. Üniversite girişlerinde seçtikleri alan ile ilgili olan derslerden sorumlu oluyorlar. Örnek olarak IB , uluslararası bakalorya ya da AP ,ileri yerleştirme , ABİTUR sistemlerini gösterebiliriz. İleriki haftalarda bu sistemleri tek tek ayrıntılı olarak inceleyeceğiz. Ülkemizde ise bu sistemleri uygulayan okullar mevcut ve sayıları gün geçtikçe artmakta. Değerli okuyucular, bundan 10 yıl önce her yıl yurt dışına giden öğrenci sayısı 25-30 bin civarlarında iken , günümüzde 60 bini geçmiş durumda. Tabii ki yurt dışı üniversitelere kabul için az önce bahsettiğimiz sistemlerden birini seçmeniz gerekiyor. Üniversite hazırlık aşamanızda kendi alanınız ile ilgili derslerle uğraşıyorsunuz, bunun dışında yazmayı, sorgulamayı,araştırma yapmayı ve hatta ve hatta CAS adı verilen yaratıcılık,sosyal faaliyetler ile puanlamaya giriyorsunuz. Çaldığınız enstrumandan destek verdiğiniz ve aktif olduğunuz sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmalarınızdan dahi puan alıyorsunuz. Ne kadar güzel geliyor , değil mi ?
Evet ,gayet güzel ancak bu okullara ulaşabilmenin de bir bedeli var. Devlet okullarında sınırlı sayıda okulumuzda bu sistemler mevcut, bununla birlikte giderek artmakta. Bunun en önemli sebebi ise bu sistemi uygulamayı bilen eğitimci sayısının çok az olması. Deneyimli eğitmenler az bulunduğu için oldukça yüksek maaşlarla Özel Yabancı veya Türk okullarında çalışmayı tercih ediyorlar ya da yurt dışı danışmanları ile birlikte çalışıyorlar. Siz de eğer bu sistemin içine girmek istiyorsanız özel okul ve danışmanlar yüklü bir miktar ödemeyi göze almak durumundasınız. Hem öyle az rakamlar da değil, araştıracak olursanız siz de görebilirsiniz.
Yine döndük,dolaştık aynı yere geldik: Maddiyat.
Yapılması gereken ise köklü bir eğitim reformudur. Üniversite giriş sınav içeriğinden değerlendirme kriterlerine, senelik sınav sayısından eğiticinin eğitime kadar her konuda gelişime ve değişime ihtiyacımız var. Her şeyden önemlisi , fırsat eşitliği ve kaliteli eğitime her kesimin ulaşması sağlamaktır.
Kuşa yüzmeyi, balığa uçmayı sormadığımız gün yol almaya başlarız.
Sağlık ve sevgi ile kalın.
KORUR AKÇAĞ
Eğitim Danışmanı / Yazar