Bu yazımı büyük depremin olduğu 6 Şubat 2023 günü yayınlanması için ,
3shaber.net İnternet gazetesine gönderecektim. Ancak büyük deprem nedeniyle geri çektim. Bir kaç gündür adaylık meselesinin yine gündem olması üzerine, bir kaç küçük ekleme ile şimdi paylaşıyorum.
Seçim gününe olan mesafe, uzaklık azalıp yaklaştıkça, Millet İttifakının Cumhur Başkanı adayı da giderek daha yüksek telden konuşulur oldu.
Toplumdaki tüm kesimlerce merak edilen aday olacak kimsenin belirlenmesi de bir o derece, azalan zamanla birlikte yükselen bir "mesele" haline geldiği görülüyor.
Aslında bu adaylık meselesine hiç girme niyetinde değildim. Çünkü bu ülkenin adaylıktan önce çok ciddi ve yakıcı meseleleri var. Bunlar ağır iktisadi yıkım, demokrasi, insan hakları, sosyal ve siyasal haklar ile zihin ve gönüllerdeki bölünmüşlük ve parçalanmışlık gibi meseleleridir.
Bu bağlamda iktidarın tam da istediği bu sorunların ve meselelerin konuşulmadığı bir gündemle meşgul olma durumunun yaşanmasına neden oluyor.
Gelinen son aşamada adaylık tartışmalarında takınılan tavırlar nedeniyle bu konuya eğilmek gereklilik haline geldi.
Cumhur İttifakı öteden beri, konu olsun olmasın, gündemde olsun olmasın her fırsatta, "adayınızı açıklayın" söylemiyle bir baskı uygulayarak, Millet İttifakına hata yaptırmanın peşinde idi.
Seçim gününün belirsiz olduğu süreçte, Millet İttifakının aday açıklamama tavrını kendi içerisinde doğru bir tavır olarak görebiliriz. Çünkü bu seçime aday sorunu değil, ülkenin içerisine düşürüldüğü ağır iktisadi, sosyal ve siyasal derin sorunların birlikte nasıl ve hangi sistemle çözüleceğinin ortak çözümü olarak bakılmakta idi. Bu da çok doğru bir tutum olmakla beraber, iktidarın çekim alanını red eden bir yaklaşımdı.
Gelinen aşamada Millet İttifakı, "Ortak Mutabakat Metninin" açıklanmasıyla nasıl ve hangi sistem ile çözüleceğini topluma açıkladılar.
Bu metin her ne kadar önemli eksiklikler ve tavizler içerse de asgari düzeyde bir mutabakata varılması ve bu karanlık, örgütlü kötülük yapının parçalanmasında önemli bir yolda yürünecek ışık olacaktır.
Millet İttifakı, seçime yaklaşık üç buçuk aylık bir süre kalmasına rağmen ve her ne kadar gösterilmemeye gayret edilse de kendi içerisinde gerçekte bir fırtına yaşadığını söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. İyi Parti ve Chp yöneticilerinin zaman zaman yaptıkları çıkışlar öyle hafife alınacak türden açıklamalar değildir. Bu açıklamalar çok ciddi bir iç rekabete de işaret ediyor. Her iki parti de kendi adaylarını ortak aday göstermek için zaman zaman deyim yerinde olacaksa "tırnaklarını"! çıkarıyorlar.
Şu da bir gerçektir ki İyi Parti çok daha fazla ikircikli tavırlar ortaya koyuyor. Ayrıca Chp'nin içersinde olan Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş adlarını aday olarak ima etmeleri, Chp ve liderine karşı da biraz siyasi bir nezaketten uzaklaştırıyor ne yazık ki.
Millet İttifakı içerisinde başta en uyumlu olacağı görülen İYİ Parti, Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığı konusunda en sert muhalif tavır göstererek kendisini ortaya koyuyor. Öne sürdüğü argümanı ise Kılıçdaroğlu'nun kazanamayacağını öne sürdüğü, "kazanacak aday" mazereti olmaktadır.
Hdp'li Sırrı Süreyya Önder, "kazanacak aday" söylemiyle ilgili çok yerinde ve bu söylemi mahkûm edip saf dışı bırakan çok iyi bir yorumda bulundu.
Şöyle söyledi Sırrı Süreyya Önder,
"Kazanacak aday diye siyasetin bir söylemi olmaz, siyasetin amacı aday olacak insanı kazandırmaktır. Kazanacak adayın sana ne ihtiyacı var kendi kazanacak zaten. Siyasetin böyle dili olmaz"
Kazanacak aday söyleminin bendeki anlamı şudur;
* İyi Parti Kılıçdaroğlu'nu asla istemiyor. Ancak bu konuda utangaç bir tavır sergiliyor.
* Kılıçdaroğlu'nun Sol?! , Sosyal Demokrat siyasi çizgisi ve kısmi kamucu politikaları uygulayacak olması İyi Parti'yi rahatsız ediyor.
* Chp ve Kılıçdaroğlu'nun Hdp'ye olan olumlu diyebileceğimiz yaklaşımı ve ilişkilerinin olması. Kılıçdaroğlu'nun Sol?! ve Sosyal Demokrat çizgisine bile uzlaşmaya uzak olan İyi Parti, Hdp yaklaşımına hiç tahammül edememektedir.
* Çünkü merkezde bir konum almaya çalışan İyi Parti, öz itibariyle Mhp'nin ırkçı-azgın ve mikro milliyetçi çizgisinin ağır etkisini giderebilmiş değildir.
*Kılıçdaroğlu için "dayatma" deniyorsa, aday olmasını, "kazanamayacak aday" olarak görüp istememesi de bir dayatma olur.
* "Noter değiliz" söylemi de temelden yanlıştır. Evet noter değilsiniz ortak karar vericilerden birisiniz. Diğer bir deyimle, karar veren ortaklardan birisiniz ve onlar gibi bir tek oya sahipsiniz.
HDP ve diğer Sol ittifakların desteği ile kesin ve hatta açık bir farkla seçimlerin kazanılacağı çok net olduğu hemen bütün araştırma sonuçlarında görülüyor. Bunu sahada olan, halkla iç içe olan, pazarda, kahvede, markette, toplu ulaşım araçlarında yaşanılan sohbetlerde gözlemlemek mümkündür. Buna rağmen bu birlik bozucu çıkışlar ve ikircikli yaklaşımların sergilenmesi, "İyi Parti gerçekten seçim kazanmak istemiyor mu?" sorusunu akla getirmiyor değil.
Ayrıca İyi Parti yöneticilerinden şöyle bir iddia da dile getirilmişti.
"Sağ muhafazakâr kesim Kılıçdaroğlu'na sıcak bakmaz, oy vermez"
Bu durumu Politikyol yazarı Ali Haydar Fırat şöyle açıklamıştır.
"Sosyolojik gerçekler” “sağ-muhafazakar” aday iddia ve tezleri bir taraftan ezber diğer taraftan hakim kimlikler dışındaki kimliklere yönelik gizli ya da açık faşizan tutumların dışavurumudur. Elbette değişim süreçleri kolay bir biçimde yaşanmamaktadır.(23.01.2023 Politikyol)
Bir de hep sağ ve muhafazakâr kesimlerin hassasiyetinden dem vuruluyor. Bu düşünce, ayıbın ötesinde ağır bir hiçleştirme ve yok sayma tavrıdır. Bu ülkede sadece sağ ve muhafazakâr kesimin mi hassasiyeti var? Onların dışında bu ülkenin vatandaşlarının hassasiyeti yok mu?
İyi Parti'nin kapalı heybesinde farklı bir siyasi plan olduğu izlenimi vermektedir. Bu siyasi plan nedir?
İyi Parti bizzat Chp'nin gücünden de faydalanarak Kılıçdaroğlu profilinde hem Chp'yi aşağı çekmeye, hem de Kılıçdaroğlu'nu oyun! dışı bırakma peşinde. Bunu da Chp'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu öne çıkararak yapmak istediğini düşünüyorum.
Aday somutunda ısrarla sürdürülen tartışma ve gündemler asıl mesele olan, cumhuriyeti ve ülkenin içerisinde bulunduğu ağır ve derin sorunların çözümü meselesini gölgede bırakıyor. Bu nedenle toplumda güven konusunda bir çözülmeye neden olma ihtimalini de beraberinde getiriyor.
Yani asıl mesele, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ikinci yüzyılına girerken kuruluş felsefesine ve devrimci! kimliğine sahip çıkılıp çıkılmayacağı meselesidir.
Kılıçdaroğlu, adalet yürüyüşünden itibaren bugüne kadar sergilediği performans ve sorun görülen kurumlara yaptığı ziyaretler çok önemlidir.
Özellikle "Sadat" önüne giderek burada verdiği mesajın önemi hem seçim güvenliği, hem de toplumsal duyarlılık ve ülke güvenliği açısından oldukça büyüktür.
Toplumda önemli rahatsızlıkların ve ciddi sorunların yaşandığı alanlara göre Adalet Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Tüik, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Et ve Süt Kurumu ve toplumsal barışın inşasında çok önemli hale gelen "helalleşme ziyaretleri" sorunun kaynağına dikkat çekme ve çözüm yolunu gösterme açısından çok önemli aktivasyonlardır.
Ayrıca bürokraside geçirdiği çalışma hayatı, devlet adamı olma bağlamında ciddi bir birikime sahiptir.
Millet İttifakında kurucu ve ilerleyici, geliştirici yanıyla bakıldığında Kemal Kılıçdaroğlu adaylığı en çok hak edendir. Ayrıca seçilemeyeceği yönündeki artan algı operasyonları da doğru değildir.
Hem, "Kılıçdaroğlu'nun adaylığına karşı değiliz" demek, hem de aday olmaması için üstün! çabalar sarf etmek, güven duygusunu ortadan kaldırmak demektir.
Olması gereken, Millet İttifakı ile diğer muhalif ve sol ittifakların da ortak bir aday etrafında her kesimi kapsayacak bir aday için anlaşmalarıdır. Bu olası anlaşmanın yolunu ne yazıktır ki İyi Parti, HDP paranoyası! nedeniyle engelleyici bir tutum sergiliyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kurmaylarına ve yakın çevresine, "hiç merak etmeyin, endişeniz olmasın ben bu seçimi kazanıyorum" gibi tavır ve tutum içerisinde olduğu söyleniyor. Bu söylemin, Millet İttifakının belli bir birleşik tavır ve siyaset geliştirememesi ile aday belirleyememesi olduğu temeline dayandırıldığı ortadadır. Bu durumda, Millet İttifakı hemen en kısa zamanda bu yamalı ve parçalı duruma son vererek adayını açıklamasının gerekliliği öne çıkmaktadır.
Zira Millet İttifakı hangi ortak adayı gösterirse göstersin kazanacak adaydır.
Bu adaylardan Kemal Kılıçdaroğlu'da kazanacak ortak adaylardan biri olduğu çok net ve açık bir gerçektir.
Bu durumda İyi Parti'nin Kemal Kılıçdaroğlu'nu istemeyen tavrı nedendir?